Fıkra bu ya, derneklerden biri görkemli bir kervansarayda ozanları bir araya getirir ve bu ozanlar başlarlar atışmaya… her biri saz ve söz konusunda maharetlerini ortaya dökerler, şiirleriyle halka mesaj(!) verirler… Bu atışmaya Nasreddin hoca da iştirak etmek ister… alır sazı eline, sol elini sazın perdelerinden birine sabitler, sağ elindeki mızrapla vurur tellere.. bir yandan da güzel bir şiir söyler… bu oturuma katılanlardan biri der ki;
“Hocam, şiirine diyecek bir şey yok da, diğer ozanlar sazın perdelerinde ellerini gezdirerek makam tutturuyorlardı. halbuki senin elin sabit durdu, tek tondan çaldın. Bunun hikmeti nedir?” Hoca istifini bozmadan şöyle cevaplar:
“Evladım, onlar benim bulduğum yeri arıyorlar da bir türlü tutturamıyorlar.”
- Bu fıkrayı biraz daha uzatalım: - Hoca ekler:
“Elini bu perdeye koymamış hiçbir saz üstadı yoktur..”
Bir başkası da der ki:
“Hoca, saz çalmak caiz midir?”
“Caiz değildir amma, halk içinde fitne(!) çıkarmamak lazım, siz kendi halinize kaldığınız zaman saz çalmayın da, dinlemeyin de”
…
İşin doğrusu Nasreddin hoca saz çalmasını bilmemektedir. Fakat bu konudaki bilgisizliğine adeta “ilim” der.
Saz çalmak da zaten ilim değildir. Maalesef bazıları ilimden olmayana da ilim der
Taklidi yol edinen de haliyle buna ilim der.
Yahut Nasreddin hocayı sazın ustalarıyla “kıyas”lar ve ozanların yaptığına ilim der
İmam Evzai rahmetullahi aleyh sadece Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenlere ilim der.
Şuurlu Müslümanlar, saz meclislerinden uzak durmaya ilim der.
Haram kılınmış vesilelerle Allah’ın yoluna davet iddia etmek ise hela süpürgesiyle mescid temizlemeye kalkışmak gibidir.
İlim: “Allah’tan kork” der, Allah da, kendisinden korkana "alim" der