Bismillah
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.
“Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz.” (Al-i İmran; 103)
“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.
İbrahim Aleyhisselam rüyasında ilk ve tek oğlunu kurban ettiğini görür. Peygamberlerin rüyaları ise vahiydir. İbn Ebi Hatim, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Peygamberlerin rüyası vahiydir.” Buhari ve diğerleri bu hadisi şerifi Ubey b. Amir'in sözünden tahric etmişlerdir.
Peygamberlerin rüyasının vahiy olduğuna dair alimlerin getirdikleri delillerden biri de, Allah Teâlâ’nın İbrahim aleyhi's-selâm’ın dilinden bildirdiği şu ayetidir: “Ey oğulcuğum, muhakkak ki rüyamda seni kestiğimi görüyorum. İsmail şu cevabı verdi: “Ey babacığım, emrolunduğunu yap” (Saffat 102)
Yani rüyasında gördüğü şey Allah'tan bir emirdir.
İbrahim Aleyhisselam oğlu İsmail Aleyhisselam'a Rabb'inin emrini hemen haber verdi. Sebebi ise, bunun Allah'ın emri olduğunu bilmesiyle daha kolay karşılaması ve bir yandan da sabır, cesaret yönünden imtihan etmekti. Hayırlı oğul da, Rabb'inin emrine teslim olmuş, babasına cevabı ise sadece şöyle demek olmuştu: “Dedi ki: Ey babacığım! Emrolunduğunu yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulursun.” (Saffat 102)
“Emrolunduğunu yap.” İşte bu İslâm'dır. Boyun bükmek, teslim olmak, itaat etmek, emre itaat ve yerine getirmektir.... Bu teslimiyettir. Fakat kralların, sultanların, zalimlerin, müridlerin ceplerine göz dikmiş tarikat şeyhlerinin ve gösteriş peşindeki cemaat baronlarının emrine değil, bilakis bir olan Allah'a ve O'nun Peygamberlerine olan bir itaat ve teslimiyettir.
"Emrolunduğunu yap!" Ey yumuşak huylu, ince kalpli ve merhametli babacığım! Muhakkak Allah'ın emrini yerine getirmen benim şu fani dünya hayatımdan çok daha önemlidir. Beni âsi ve tereddütlü görmeyeceksin. Bilakis, sabreden ve ecrini ancak Allah'tan bekleyen biri olarak bulacaksın.
"Emrolunduğunu yap!" Kudreti yüce olan Allah, Risaleti yüklemek için bizleri seçti. O'nun arzında hidayet yıldızları olmamız için bizi tayin etti. Her türlü gölgeyi ortadan kaldıran güneşler olarak bizi kıldı. Bizler mallarımızdan ve canlarımızdan sahip olduğumuz her şeyi Allah'ın yolunda sarfetmekte asla tereddüt etmeyeceğiz.
Muhakkak insanlardan bir çoğu harp meydanlarında şehid düşüyor, mal ve evladını Allnh yolunda feda ediyorlar. Fakat hiçbir şehadet ve fedakarlık, İbrahim ve İsmail'in yaptığına benzemez, benzeyemez...
Oğluna tam bir incelik ve şefkatle: "Ey oğulcuğum! Muhakkak rüyada seni keserken görüyorum” diyen merhametli babaya bakın! Ve büyük bir itaatle çocuğun itaatine bakın: "Ey babacağım emrolunduğunu yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın"
Oğluna şöyle deseydi: “Allah yolunda cihada git. Umulur ki Allah Teâlâ senin şehadetinle beni şereflendirir..." Eğer buna benzer bir şey söyleseydi şüphesiz ki olay daha hafif olurdu. Çünkü Allah düşmanları O'nu öldüreceklerdi. Ama burada bir davetçi mü'min baba, davetçi mü'min bir oğlunu keserek öldürecek ve O da hiçbir günaha bulaşmamış veya kendisine had cezası uygulanmasını gerektirmeyen bir iş yapmış olacak!
Şüphesiz, İsmail Aleyhisselâm'ın hayatı tamamen babasının her emrettiği şeye itaat etmek ve tutunmakla geçmiştir.
O biliyordu ki, O'na itaat etmek Allah'a itaat etmektir. Hanımına, İsmail Aleyhisselâm'a kapısının eşiğini değiştirmesini söylemesini haber verdiğinde, derhal hanımını boşadı. O'nu sevmesi babasının emrini yerine getirmekten men etmedi. Veya evlatlarının faydasına olan düşkünlüğü O'nu engellemedi. Kabe'yi yapma konusunda da İbrahim Aleyhisselâm kendisine yardım etmesini emrettiğinde, hiçbir sıkıntı veya bıkkınlık duymadan yine babasının emrine koştu.
Hiçbir zaman unutmayacağız ki, İsmail Aleyhisselâm, Allah'a, sıkı sıkıya bağlı ve O'nun emrine teslim olmuş bir kadının evinde büyümüş ve yetişmiştir. O'nun Allah'ın emirlerine teslimiyeti her türlü özellikten çok daha büyük ve yücedir.... Nitekim İbrahim Aleyhisselâm’ın, O'nu oğluyla birlikte sığınmasız, emin olmayan, yiyecek ve su bulunmayan bir yerde bırakmasının Allah'ın emri olduğunu öğrendiğinde, İbrahim aleyhi's-selâm’ın hanımının cevabı da: “Öyle ise O bizi zayi etmez" olmuştu.
Bundan dolayı İsmail Aleyhisselâm babasına: "Ey babacığım! Emrolunduğunu yap" diyordu. İbrahim Aleyhisselâm'ı biricik oğluyla konuşmasından sonra hemen amelî tatbike ve uygulamaya geçti:
“İkisi de (Allah'ın emrine) teslim oldular. İbrahim O'nu yüz üstü yatırdı.” (Saffat 103) Teslim oldular: Yani baba ve oğul boyun büküp kabul ettiler. İbrahim Aleyhisselâm işin sırrını Rabb'ine sormadı bile.
Uzun süredir beklediği biricik oğlunu nasıl kesebileceğini de sormadı. İbrahim Aleyhisselâm saçı başı ağardıktan sonra Allah o çocuğu ihsan etti ve yanında koşup yürüyecek çağa geldi. Gençlik çağına geldikten sonra O'nu kesecek. Babası O'na çalışma ve iş olarak her şeyi yaptırabiliyordu. İsmail de babasına; "Ben, hayatım boyunca sana asi olmadığım halde, niçin, nasıl beni kesersin?" demedi.
"Beni annemin kucağında çocukken susuz ve ekinsiz bir vadiye atman ve bizi yırtıcı hayvanlara yem olarak terketmen sana yetmedi mi? (Şimdi de beni keseceksin)" dahi demedi. Bu gibi şeyleri söylemesi Allah korusun, asla olmadı. Çünkü O mü'mindir ve biliyor ki babası her yaptığı işinde Allah'ın emirlerini yerine getiriyor. Müslümanların en belirgin sıfatlarından biri de Allah'ın kaza ve kaderine rızadır.
İbrahim Aleyhisselâm Allah'ın emrini yerine getirmeye başladı, oğlunu yere yatırdı ve bağını iyice sıkılaştırdı. Oğlu kendi nefsinden mutmain olduğu, gönüllü olduğu ve hiç hareket etmediği halde yine de sıkıca bağladı. Bıçağı tuttu, sonra onu İsmail'in boynunun üzerine koydu. Ve bıçağı boynunun üzerinde sürdü.... İşte bu anlarda İbrahim Aleyhisselâm, Rabb'inin nidasını duydu:
"Biz O'na: Ey İbrahim, diye nida ettik. Rüyana sadakat gösterdin. Şüphe yok ki biz, güzel amel işleyenleri işte böyle mükafaatlandırırız. Bu apaçık bir imtihandır. O'na büyük bir kurbanlık fidye verdik.” (Saffat 104-107)
İbrahim dönüp bir de baktı ki, büyük beyaz bir koç. Onu kesti. Ve onu ciğerparesi oğlunun yerine fidye verdi. Böylece kurban kesmek İslâm'ın sünnetlerinden bir sünnet oldu. Mekke'de kurban kesmek de haccın tamamlayıcı unsurlardan biri oldu. Şüphesiz ki bu, apaçık bir imtihandır.
Allah rahmet etsin, İbnu’l-Kayyım şöyle diyor: "....Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah Teâla, ilk evlatların onlardan sonra olanlardan daha sevimli olduğuna dair olan beşeri âdeti icrâ etti. İbrahim Aleyhisselam Rabb'inden çocuk istediğinde duasını kabul etti. Kalbinin bir köşesi O'nun muhabbetine bağlandı. Allah Teâlâ ise; İbrahimi dost edinmişti. Dostluk, sevgide sevilenin tekliğini gerektiren bir makamdır. O sevgide kendisiyle başkası ortak olamaz.
Çocuk babasının kalbinin bir köşesini alınca, İbrahim Aleyhisselâm'ın kalbinden sevgi kıskançlığı hareketlendi. Sonuçta sevdiğini kesmesini O'na emretti. O'nu kesmeye koyulunca, Allah'ın muhabbeti O'nun indinde çocuğun muhabbetinden çok daha yüce oldu, dostluk, ortaklık şaibelerinden kurtulmuş oldu. Böylece kesmesinde herhangi bir maslahat kalmadı.
Eğer maslahat, azimetle amel, oğlunun seve seve kesilmesine nefsi gönüllü kılmak ise, o da oldu. Böylece emir neshedilip yerine kurbanlık fidye edildi. İbrahim Aleyhisselam da rüyasına sadık oldu ve Allah'ın muradı da yerine geldi." (Zadu'l Mead, 1/74)
“Şüphe yok ki, biz güzel amel işleyenleri böyle mükafaatlandırırız. Muhakkak bu apaçık bir imtihandır." Yani allah Azze ve Celle kendisine itaat edenlerden şiddet ve hoşlanılmayan şeyleri giderir. Onlar için kendi katından bir kolaylık ve rahatlık verir.
"...Allah'tan korkana Allah sıkıntılardan çıkış yolu ihsan eder. Ve onları hiç bilemedikleri yerlerden de rızıklandırır. Allah'a tevekkül edene yine Allah kâfidir. Allah, emrini mutlaka yerine getirendir. Allah her şey için bir kader tayin etmiştir.” (Talak 2)
Ve Allah Azze ve Celle’nin muhsin kullarını mükafaatlandırması onları imtihan ettikten başka; çeşitli musibetlere sabretmeleri ve Hak üzere sebatlarından sonradır..... Hakta sebat etmeyen bu mükafatı hak etmez.
Allah Azze ve Celle İbrahim'i ve oğlunu birbiri peşine gelen imtihanlardan sonra onların zürriyetlerinden hikmet sahibi kişiler ve Peygamberler gönderdi. Allah Azze ve Celle, İsmail'i methederek O'nu "vaadine sadık" olarak vasıflandırdı.
"Kitap'ta İsmail'i de hatırla. O, vaadinde sadık ve gönderilmiş bir Peygamberdi. Ehline namaz ve zekâtı emreden ve Rabb'i katında razı olunmuştu.” (Meryem 54-55)
Şüphesiz İsmail Aleyhisselâm "Rasûl ve Nebi idi" Allah Teâlâ O'nu bu bölgenin halkından olan Cürhüm kabilelerine, Amalika'lılara ve Yemen ehline gönderdi. O'na ihsanda bulunarak Enbiyaların ve Rasûllerin sonuncusunu O'nun neslinden kıldı. Salat ve selamların en faziletlisi O'nun üzerine olsun.
"Kuvvet ve basiret sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u hatırla. Biz, onlara Âhiret yurdunu hatırlama özelliği verdik. Şüphesiz onlar, nezdimizde, seçkin ve hayırlı kimselerdendi. Ey Muhammed! İsmail'i, Elyesa'ı ve Zü'lkifl'i hatırla. Hepsi de seçkin kimselerdendi.” (Sad 45-48)
"Biz, Nuh'a ve O'ndan sonraki Peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub ve evlatlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Ve Davud'a Zebur'u verdik.” (Nisa 163)
İbrahim aleyhi's-selâm ve oğlu İsmail aleyhi's-selâm’ın kurban kıssalarında sünnet inkarcılarına, kader inkarcılarına, akılcılara, Allah ve rasulünün emirlerine itaat etmemekte mazeretler üretenlere reddiyeler vardır.
1- Allah Azze ve Celle İbrahim ve İsmail aleyhi's-selâm’ı beşer arasından peygamber olarak seçmiş, onları diğer insanlara örnek kılmış ve onlar gibi kendisine itaat edilmesini emretmiştir. Allah katında en sevgili kullar peygamberler olmalarına rağmen, en tehlikeli emirler onlara verilmiş, onlar da gereği gibi itaat ederek, beşer cinsinin bu emirleri yerine getirmeye gücünün yettiğini ispatlamışlar, daha kolay imtihanlara muhatap olan diğer insanlara ibret dersi vermişlerdir.
2- Allah İbrahim aleyhi's-selâm’a rüyasında oğlunu kesmesini emir buyurmuştur. Kıssanın sonunda ise “rüyanı tasdikledin” buyrulmuştur. Bu kıssa peygamberlerin rüyalarının vahiy olduğunun delillerindendir. Burada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin vahiy kaynaklı olduğunu inkar edenlere bir reddiye vardır.
Allah Azze ve Celle Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkında da şöyle buyurmuştur: “O hevâdan konuşmaz; onun konuşması, kendisine vahy edilen vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm 3-4) Bizler Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in her emrinin ve her yasağının aslında Allah katından birer emir ve yasak olduğunu bilip dururken, hangi gerekçemiz İsmail aleyhi's-selâm’ın teslimiyetinden daha haklı olabilir? Üstelik bizler Allaha ve rasulüne itaatimizden dolayı ateşe arz edilmedik, yahut bize öz oğlumuzu boğazlamamız veya bıçağın altına yatmamız emredilmedi!
3- Allah kullarını dilediği gibi imtihan eder. Allah ve rasulü kullarına bir emirde bulunduğu zaman o derhal yerine getirilir. “Neden”, “Nasıl” gibi sorular sorarak emri ertelemeye veya geçersiz kılmaya çalışan akılcılar reddedilmiştir. Nitekim kendilerine bir sığır boğazlamaları emredildiğinde akıllarınca işi yokuşa sürmeye çalışan yahudiler kınanmışlardır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah ve Rasülü birşeye hükmettikleri zaman, mü'min erkek ve mümin kadının kendi işlerinde artık başka bir şeyi seçmeye hakları yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” (Ahzab 36)
4- Allah’ın dininde dilediği hükmü koyup, dilediğini nesh edeceğini inkar eden hadis inkarcılarının reddedildiğini bu kıssada da görmüş olduk. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Biz, bir âyeti neshedersek, yahut unutturursak, ondan daha hayırlısını, yahut onun dengini getiririz. Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin?” (Bakara 106)
5- Talak suresi 3. Ayetiyle bir kez daha kader inkarcılarının reddedildiğini gördük.
6- Allah Azze ve Celle kendisinin emirlerine; İbrahim ve İsmail aleyhi's-selâm gibi tevekkül edip teslim olan, hak üzerinde sebat eden herkesi de dünyada ve ahirette mükafaatlandıracaktır.
7- Allah Teâlâ Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e ve ümmetine İbrahim’in milletine uymayı emretmiştir. İşte uymamız gereken konuların biri de bu teslimiyettir.
Allah ve raulünün emirlerine teslimiyet, yaparsan üstün bir iş, yapmazsan serbestsin diyebileceğimiz bir konu da değildir! Bilakis müslüman olmanın olmazsa olmazıdır!
İmam Nesaî, Sunen’inde, (5/82) Mu'âviye b. Hayde el-Kuşeyrî radıyallahu anh’den rivayet ediyor: “Dedim ki: Ey Allah'ın Resûlü, ben sana gelirken, seni ve dinini benimsemiyeceğim diye şunların sayısından fazla yemin ettim. (Bu sırada ellerinin parmaklarını gösterdi) Meğer, Allah ve Resûlünün öğrettiği dışında hiçbir şey anlamayan bir kimseymişim. Şimdi Allah için sana soruyorum: “Allah seninle bizlere ne gönderdi?" Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “İslâm’ı” dedi.
"Peki İslâm'ın alâmetleri nedir?” dedim. Şu cevabı verdi: “Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terk ettim” demen, namaz kılman, zekât vermendir. Her Müslüman bir başka Müslümana haramdır. İki Müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Müslüman olduktan sonra müşrikleri terk edip, Müslümanlara karışmadıkça hiçbir ameli (Allah katında) makbul değildir.”
Subhanekallahumme ve bihamdike ve eşhedu en la ilahe illa ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etubu ileyk.