Sözlerin En Doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Dua

Dua

Kişiyi Mükellef Konumuna Getiren Hüccet



KİŞİYİ MÜKELLEF KONUMUNA GETİREN HÜCCET

Allahu Teala’nın hücceti Rasuller yolu ile ikame edilir. Bu konunun delilleri Kitap ve Sünnet’te oldukça çoktur. Hüccetin, rasuller ile ikame edildiğinden Kur’an’da birçok yerde bahsedilir. Şu ayetlerde olduğu gibi:

“Rasullerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın diye...” Nisa/165

“Biz bir peygamber gönderinceye dek azap edici değiliz.” İsra/15

“Eğer biz bundan önce onları helak etseydik muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: “ Ya Rabbi! Bize bir elçi gönderseydin de şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce ayetlerine uysaydık.” Taha/134

“Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi, yerleşim bölgelerinin merkezlerine göndermedikçe buraları helak edecek değildir.” Kasas/59

“Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara, ‘size uyarıcı bir peygamber gelmemiş miydi’ diye sorarlar.” Mülk/8

“O küfredenler bölükler halinde cehenneme sürülür. Oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara sorar: ‘Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?’” Zümer/71

İbn-i Teymiye şöyle der: “Tespiti gereken temel konu; Allah Teala’nın, hücceti ikame edecek bir rasul göndermeden kimseye azap etmeyeceğine nassların delalet etmesi konusudur. Allah Teala şöyle buyurur:

“Biz her insanın işlediklerini kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kendi kitabını oku; bu gün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter. Kim hidayete ererse kendi nefsi için hidayete erer, kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir peygamber gönderinceye kadar azap edecek değiliz” İsra/13-15

“Rasullerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın diye...” Nisa/165

“Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara, ‘size uyarıcı bir peygamber gelmemiş miydi’ diye sorarlar. Onlar “Evet” derler “Bize gerçekten bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve “Allah hiçbir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir şaşkınlık (ve sapıklık) içindesiniz” dedik.” Mülk/8-9

“O küfredenler bölükler halinde cehenneme sürülür. Oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara sorar: ‘Size içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?’” Zümer/71

“Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan, bu günle karşılaşmanızdan sizi uyaran elçiler gelmedi mi? “Onlar nefislerimize karşı şahitlik ederiz” derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.” En’âm/130

“Rabbin, kendilerine ayetlerimizi okuyan bir peygamberi yerleşim bölgelerinin merkezlerine göndermedikçe buraları helak edecek değildir” Kasas/59

“Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla onlara bir musibet isabet ettiğinde; “Rabbimiz, bize bir peygamber gönderseydin de böylece biz de senin ayetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık” diyecek olmasalardı... Ama onlara katımızdan gerçek gelince; Musa’ya verilenin bir benzerinin buna da verilmesi gerekmez mi? dediler. Onlar daha önce Musa’ya verileni inkâr etmemişler miydi. “İki büyü birbirine arka çıktı” dediler. Ve “Gerçekten biz hepsini inkâr edenleriz” dediler.” Kasas/47-48

“Ey kitap ehli, peygamberlerin arası kesildiği dönemde: “Bize müjdeci de uyarıcı da gelmedi” demenize (fırsat kalmasın) diye size apaçık anlatan peygamber geldi. Böylece müjdeci de uyarıcı da gelmiştir artık. Allah her şeye güç yetirendir.” Maide/19. İbn-i Teymiye, el-Cevabu’s-Sahih Limen Beddele Dine’l-Mesîh, 1/309-310

Şeyhu’l-İslam’ın bahsetmiş olduğu bu görüş, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın görüşüdür. Onlar bu konuda ihtilaf etmemişlerdir. İnsanlar üzerine hüccet ancak peygamberlerin gönderilmesi ve hakkı işitmeleri yoluyla ikame edilir. Ebu Kasım el-Lalikai bunu; Şerhu İtikadi Ehli’s-Sünne adlı kitabı, 1/196’da anlatmıştır. Yine bu konuda Bkz: Mecmuu’l-Fetâva, 12/493-496; Muhammed İbrahim el-Vezir, İsaru’l-Hak ale’l-Halk, 220; Eş-Şenkıtî, Tefsiru Edvai’l-Beyan, 2/211-336 ve 3/471-484.

DÜNYADA İKEN KENDİSİNE BİR RASULÜN DAVETİ ULAŞMAMIŞ OLAN KİMSE


Bu durum iki şekilde olabilir: Ya gerçekten kendisine tebliğ ulaşmamıştır: Akıl baliğ olup Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem risaletini hiç işitmemiş olan kimse gibi. Ya da hükmen tebliğ ulaşmamıştır: Rasul’ün davetinin ulaşması ve yaygın olmasına rağmen; çocuk, deli, bunamış olup teklifin hitabını anlamaya güç yetiremeyen kimse gibi.

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in görüşüne göre bu kimseler (yani hakikaten veya hükmen rasulün davetinin ulaşmadığı kimseler) kıyamet günü imtihan edileceklerdir. Böylece Allahu Teala’nın rasulleri ile hücceti, ya dünyada ya da ahirette tüm yarattıkları üzerine ikâme edilmiş olacaktır.

İbn-i Teymiye şöyle der: “Allahu Teala rasul gönderinceye kadar hiçbir kimseye azap etmez. Ona azap etmediği gibi, Müslüman ve mü’min olan bir kişinin dışında hiç kimseyi ve Rabbi’ne ibadet etmekten büyüklenen ve müşrik olan bir kişiyi cennete sokmaz. Kime dünyada iken davet ulaşmamışsa ahirette imtihan edilecektir. Cehenneme ancak şeytana uyanlar girecektir. Günahı olmayan ateşe girmez. Allahu Teala ancak rasul gönderdikten sonra bir kimseyi cehennemle azaplandırır. Çocuk, deli yahut peygamber gelmediği bir dönemde yaşayıp ölen bir kimse gibi, kendisine bir rasulün daveti ulaşmayan kişi, gelen haberlerde bildirildiği üzere ahirette imtihana çekilir.” Mecmuu’l- Fetava, 17/477

İbnu’l-Kayyım’ın bu konuda söyledikleri şu şekildedir: “Bununla ilgili birçok haber gelmiştir. Bunlar birbirini desteklemektedir. Bu hadislerden biri de İmam Ahmed’in Müsned’inde rivayet olunan ve Bezzar’ın sahih bir isnatla rivayet ettiği hadistir.

İmam Ahmed şöyle der: Muaz İbn-i Hişam, babası, Katade, Ahnaf İbn-i Kays, Esved İbn-i Seri’ yoluyla Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini rivayet eder: “Kıyamet günü bahaneleri olacak dört kişi vardır: Sağır olup işitemeyen, çok ihtiyar olan, akılsız olan ve rasul gelmediği bir dönemde (fetret dönemi) yaşayan kişi. İşitemeyen der ki; “Ya Rabbi, İslam geldi fakat benhiçbir şey işitemiyordum.” Akılsız olan şunu der: “İslam geldiğinde çocuklar beni sokakta taşlıyorlardı.” İhtiyar olan; “İslam bana geldi fakat ben hiçbir şey düşünemiyordum.” Fetret döneminde yaşayan ise; “Ya Rabbi, bana rasul gelmedi” der. Onlardan itaat etmeleri için ahit alınır ve ateşe girmelerini emreden bir peygamber gönderilir. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki; eğer oraya girerlerse onlar için serin ve selamet olur.”

İbn-i Abdilber’in bu hadisleri kabul etmediğini söyleyen ve onun “İlim ehli de bu konudaki hadisleri kabul etmezler. Çünkü ahiret, amel ve imtihan yeri değildir. Hiçbir nefse gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemeyeceği halde, nasıl olur da Allahu Teala yaratılanlara gücünün dışında bir şeyi yükler” şeklindeki sözünü öne sürenlere bir çok yönden cevap verilebilir. Şöyle ki:

Birincisi: İlim ehli bu ve buna benzer hadisleri inkarda ittifak etmedikleri gibi, bu, çoğunluğun görüşü bile değildir.

İkincisi: Esved’in hadisinin isnadı, hükümlerde kendisiyle delil getirilen bir çok hadisten daha kuvvetlidir. Bunun için imamlardan Ahmed İbn-i Hanbel, İshak ve Ali İbn-i Medyenî bu hadisi rivayet etmişlerdir.

Üçüncüsü: İmamlardan bir grup, ahirette imtihanın gerçekleşeceğini söyleyip şöyle demişlerdir: “Yükümlülükler ancak cennet ya da cehennemde biter.” Beyhakî bunu seleften bir çok kişiden rivayet etmiştir.

Dördüncüsü: Buhari ve Müslim’de, Ebu Hureyre ve Ebu Saîd’den, cennete en son girecek kişi hakkında rivayet edilen hadiste şöyle bahsedilir: “Allah’ın ona verdiğinden başkasını istemeyeceğine dair Allah ondan ahit alır. O buna uymaz ve Allah’tan başka şeyler de ister. Allahu Teala şöyle der: “Ahdine vefa göstermedin.” Bu ahit onun daha önce, bir şey istemeyeceğine dair Rabbine söz vermesiydi. Dolayısıyla bu da bir nevi imtihandır.

Beşincisi: İbn-i Abdilber’in, “Yaratılmışların buna gücü yetmez” sözüne iki şekilde cevap verilebilir: Öncelikle bu, güç yetmeyecek bir teklif değildir. Ancak çok zor bir iştir. Aynen İsrailoğullarına, buzağıya taptıklarında ceza olarak çocuklarını, eşlerini ve babalarını öldürmelerinin emredilmesi ve yine mü’minlerin Deccal’ı ve Onun yanında cennet ve cehenneme benzeyen şeyleri gördüklerinde, cehennem olarak gördüklerine girmelerinin emredilmesi gibi. İkinci olarak ise; eğer bu gönderilen elçiye itaat eder ve oraya girerlerse ateş onlara zarar vermez, onlar için serin ve esenlik olur. Dolayısıyla imkansız ve güç yetirilemeyecek bir şeyle emrolunmazlar.

Altıncısı: Allahu Teala, kıyamette insanlara secdeyi emredecek, fakat münafıkların secde etmesini engelleyecektir. Bu kesinlikle güç yetirilebilecek bir emir (teklif) değildir. Eğer kurtuluş için bir sebep olacaksa, ateşe girme yükümlülüğü nasıl inkar edilebilir. Bu aynen, kıldan ince ve kılıçtan daha keskin olan Sırat’ı geçmeyi cennete girmeye sebep kılması gibidir.

Ebu Saîd el-Hudrî şöyle der: “Bana, Sırat’ın kıldan ince, kılıçtan keskin olduğu haberi ulaştı.” (Muslim) Sırat’ı geçmek de aynen ateşte olduğu gibi gayet zor bir iştir. Ancak her ikisi de kurtuluşa götürür. En doğrusunu Allahu Teala bilir.

Yedincisi: Onlar hadiste bildirileni olanaksız gördükleri için inkar etmişlerdir. Halbuki hadisler bu şekilde reddedilmez. İnsanlar şu iki yoldan birisini tercih ederler: Bazıları yalnızca Allah’ın dilemesini esas alırlar. Bu kimseler, bu tür teklifleri imkansız görmezler. Bazıları da, hikmet ve illet yolunu esas alırlar. Onların da böyle bir teklifin olamayacağına dair herhangi bir delilleri yoktur. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, sahih olan deliller, bunun bir hikmet gereği olduğuna işaret etmektedir. Eğer “Ahiret teklif yeri değil, yapılanların karşılığını alma yeridir. Orada nasıl imtihan olunur?” denilirse; şu şekilde cevap verilir: Teklif ancak Dâru’l-Karar’a (cennet yada cehenneme) girdikten sonra kalkar. Berzah’ta ve Arasat’ta kalkmış değildir.

Berzah’ta iki meleğin soru sormaları şeklinde bir yükümlülüğün olduğu bilinen bir şeydir. Arasat’a gelince; Allahu Teala şöyle demiştir:

“Ayağın üstünden örtünün açılacağı gün, onlar secdeye çağırılırlar ancak güç yetiremezler.” (Kalem 42)

Bu, Allah Teala’nın kıyamet günü yarattıklarını secdeye çağırması hakkında apaçık bir delildir. O gün kafirlerin secde etmeleri engellenir. Onlara ceza olarak bu teklif, güç yetirilemeyecek bir şey olur. Çünkü onlar dünyada iken bu teklife muhatap olmuşlar, ancak bunu yapmaya güçleri yettiği halde yapmaktan yüz çevirmişlerdi. İşte bunun için Allahu Teala da ahirette onlar için bir ceza ve pişmanlık olarak onlara bunu yüklemiş ve buna güç yetirmelerini engellemiştir. Bunun için Allahu Teala bir sonraki ayette şöyle demiştir:

“Gözleri korkudan ve dehşetten düşük, kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.”

Sahih-i Buharî’de Zeyd İbn-i Eslem, Atâ ve Ebu Said’den rivayet edilen şu hadiste de olduğu gibi: “Dediler ki: Ya Rasulallah, Rabbimizi görür müyüz? (Şu bölüme kadar hadisi uzunca aktardı) Rasulullah dedi ki: “Her ümmet ibadet ettiğine tabî olur. Müminler derler ki: “Biz insanlara en muhtaç olduğumuz zaman onlardan ayrıldık.” Allah Teala şöyle der: “Ben sizin Rabbinizim.” Onlar: “Senden Allah’a sığınırız ve Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayız” derler (iki ya da üç kere), hatta bazıları neredeyse dönerler. O; “Sizinle onun arasında onu tanıyacağınız bir işaret var mıdır? der. Onlar; “Evet” derler. O zaman ayağını gösterir ve Allah’a secde etmeyen hiç kimse kalmaz. Riyakarlar ve münafıkların sırtlarını Allah bir parça kılar. Secde etmek istediklerinde boyunları üzere düşerler. Sonra başlarını kaldırırlar.”

Bu teklif Berzah’ta sorgulama teklifine benzer, kim dünyada iken Allah’ın davetine boyun eğerek isteyerek icabet ederse, Berzah’ta da buna icabet edebilir. Kim de dünyada iken bundan kaçınırsa Berzah’ta da bundan engellenir. Bu kimsenin güç yetiremediği bir şey ile sorumlu tutulması ilahi hikmetin bir gereğidir. Çünkü o güç yetebileceği zaman bundan yüz çevirmişti. Bunu yapmaktan aciz olduğu bir zaman sorumlu tutulduğunda ise ceza ve pişmanlık olması için onunla bu fiil arasına bir engel koyulur. En doğrusunu Allahu Teala bilir.” İbnu’l-Kayyım, Tariku’l-Hicreteyn, 397-401