ÖVGÜDE AŞIRILIK
Allah'a (c.c.) hamd; Rasulullah'a (s.a.v.), aline, ashabına ve onun hidayeti ile hidayete erenlerine salat ve selam olsun.
Kuveyt'in "El-Müctema" gazetesinin H. 19.4.1390 tarihli 15. sayısında, "Peygamberin Doğumunu Anma" başlığı altında beyitler yayınlandı. Kendisini Amine diye isimlendiren bir kimsenin imzası ile yayınlanan bu beyitler, Peygamber'den (s.a.v.), ümmetinin içinde meydana gelen ayrılık ve anlaşmazlıklardan onları kurtarmasını dileyen ifadeleri içermekteydi. İşte adı geçen beyitlerin metni:
Ya Rasulallah! Alemin imdadına yetiş,
Savaşa tutuşmuş ve onun alevinden yanıyor.
Ya Rasulallah! Ümmetin imdadına yetiş,
Şüphe karanlığındaki gidiş uzadı.
Ya Rasulallah! Ümmetin imdadına yetiş,
Sonsuz keder çöllerinde görünmez oldu.
Daha sonra şöyle demektedir:
Ya Rasulallah! Ümmetin imdadına yetiş,
Şüphe karanlığındaki gidiş uzadı.
Daha önce yetiştirdiğin gibi zaferi yetiştir,
Bedir günü Allah'a seslendiğin zaman;
Zillet şaheser bir zafere dönüşmüştü.
Şüphesiz Allah'ın görünmeyen askerleri var.
Allahu Ekber! Bu kadın yazar, yardımın ne Peygamber'in (s.a.v.), ne de başkasının elinde olmayıp yalnız Allah'ın (c.c.) elinde olduğunu unutarak veya bilmeyerek, Rasulullah'tan (s.a.v.), acilen ümmetin imdadına yetişmesini isteyerek, seslenişini ve yardım talebini Peygamber'e (s.a.v.) yöneltmiştir. (Halbuki bu, Peygamber (s.a.v.) ve ondan başka yaratılmış hiç kimsenin elinde değildir.) Nitekim yüce Allah Kitabında, apaçık bir şekilde şöyle buyurmaktadır:
"Yardım, yalnızca daima galip ve hikmet sahibi Allah kalındandır.” [1][36]
"Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenecek (hiçbir kuvvet) yoktur, eğer sizi yüzüstü bırakırsa, O'ndan sonra artık size kim yardım edebilir?[2][37]
Kitap, Sünnet ve İcma ile bilinmektedir ki, yüce Allah mahlukatı, O'na kulluk etmeleri için yaratmıştı. Bu kulluğun açıklanması ve ona davet edilmesi için de, peygamberler gönderip, kitaplar indirmiştir. Nitekim, yüce Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” [3][38]
"Andolsun biz her millete 'Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının' diye bir elçi gönderdik.” [4][39]
"Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona 'Benden başka ibadete layık ilah yoktur, bana kulluk edin!' diye vahyetmiş olmayalım.”[5][40]
"Elif lam ra. (Bu) bir Kitap'tir ki, hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış sonra da güzelce açıklanmıştır. Ta ki Allah'tan başkasına ibadet etmeyesiniz. Şüphesiz ben, O'nun tarafından size (gönderilmiş) bir müjdeleyici ve uyarıcıyım.”[6][41]
Yüce Allah, bu ayetlerde, insanları ve cinleri ortak koşmaksızın yalnız O'na kulluk etmeleri için yarattığını bildirmiştir. Peygamberleri de -onlara salat ve selam olsun- insanlara yalnız Allah'a (c.c.) kulluğu emretmeleri ve buna aykırı olan şeyleri yasaklamaları için gönderdiğini açıklamıştır. Yine Aziz ve Celil olan Allah, kendisinden başkasına kulluk edilmemesi emrinin, Kitabında kesin ve açık olduğunu haber vermiştir. Kulluk; O'nun birliğine inanıp, emirlerine tabi olup yasakladıklarını terketmek suretiyle O'na itaat etmektir. Allah (c.c), bir çok ayetinde kendisine kulluğu emrederek, şöyle buyurmaktadır:
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a halis kılıp, Allah'ı birleyenler olarak O'na kulluk etmeleri emredilmişti." [7][42]
"Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi emretti." [8][43]
"Öyleyse sen de dini yalnız kendisine halis kılarak Allah'a kulluk et. İyi bil ki, gerçek din yalnız Allah'ındır." [9][44]
Bu anlamdaki ayetler pek çoktur. Hepsi de, kulluğun sadece Allah'a (c.c.) halis kılınması ve O'nün dışında, peygamberlere veya başkalarına kulluk edilmemesi gerektiğini belirtmektedir.
Şüphe yok ki dua, ibadet çeşitlerinin en önemli ve kapsamlı olanlarındandır. Bu yüzden duanın yalnız Allah'a (c.c.) yapılması gerekir. Nitekim Allah (c.c.) da şöyle buyurmaktadır:
"Kafirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah'a halis kılarak O'na dua edin..” [10][45]
"Mescitler Allah'a mahsustur. Allah ile beraber bir başkasına dua etmeyin.” [11][46]
Bu hitap, peygamberleri ve onlardan başka diğer bütün yaratılanları kapsamaktadır. Çünkü ayetteki yasaklama ifadesinin ardından gelen "ehaden" (başkasına) kelimesi belirsiz olarak kullanılmıştır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
"Allah'tan başka, sana ne fayda, ne de zarar vermeyecek olan şeylere yalvarma!” [12][47]
Bu hitap Rasulullah'adır (s.a.v.). Fakat yüce Allah onu şirk işlemekten korumuştur. O halde bu ayetin amacı başkalarını sakındırmaktır. Allah (c.c), daha sonra şöyle buyurmaktadır:
"Eğer böyle yaparsan, o takdirde muhakkak zalimlerden olursun.” [13][48]
Ademoğullarının efendisi olan Muhammed (s.a.v.), Allah'tan (c.c.) başkasına dua ettiğinde zalimlerden olursa, ondan başkasının durumu nasıl olur? Zulüm kelimesi mutlak olarak kullanıldığı zaman yüce Allah'ın (c.c.);
"Kafirler, zalimlerin ta kendileridir" [14][49]
"Muhakkak ki şirk, büyük bir zulümdür." [15][50] ayetlerinde de olduğu gibi, en büyük şirk kastedilir.
Bu ve benzeri ayetlerden anlaşılmaktadır ki, Allah'ın (c.c.) dışında ölülere, ağaçlara, putlara ve diğer şeylere yalvarmak, Aziz ve Celil olan Allah'a ortak koşmaktır ve bu, Allah'ın (c.c.) insanları ve cinleri yaratmasının ve onu açıklamak ve ona davet etmek için peygamberler gönderip, kitaplar indirmesinin sebebi olan kulluğa aykırıdır. İşte "La ilahe illalah"ın anlamı budur, Allah'tan (c.c.) başka gerçek mabut olmadığını kabul etmektir. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi bu kelime, Allah'tan (c.c.) başkasına kulluk yapılmasını bertaraf edip, kulluğun yalnız Allah (c.c.) için yapılması gerektiğini ispat etmektedir.
"(Böyledir), çünkü Allah haktır, O'ndan başka yalvardıkları batıldır.”[16][51]
İşte dinin aslı ve esası budur ve ibadetlerin sıhhati de, bu esasın sıhhatine bağlıdır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: "Ândolsun, eğer (Allah'a) ortak koşarsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve ziyana uğrayanlardan olursun." [17][52]
"Eğer (onlar Allah'a) ortak koşsalardı, kendileri için yaptıkları her şey boşa giderdi." [18][53]
İslam dini iki büyük temel üzerine kurulmuştur:
Birincisi, Allah'tan (c.c.) başkasına kulluk etmemek; ikincisi de sadece Allah'ın (c.c.) Rasulü Muhammed'in (s.a.v.) şeriatine göre Allah'a (c.c.) kulluk etmek. Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmenin anlamı budur. Kim, peygamber olsun olmasın, ölülere veya putlara, ağaçlara, taşlara ve benzeri varlıklara dua eder veya onlardan yardım diler yahut kurban ve adaklarla onlara yaklaşmaya çalışır veya onlar için namaz kılıp secde ederse, onları Allah'tan başka ilah edinmiş ve Allah'a (c.c.) denk kılmış olur. Bu ise, zikredilen temel esasla çelişir ve "La ilahe illallah"ın anlamına aykırı düşer. Yine dinde Allah'ın yapılmasına izin vermediği bir yenilik yapan kimse de, Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna dair şehadetin gereğini yerine getirmemiş sayılır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Yaptıkları her iyiliği alıp, onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri haline getirdik. İnanmadıklarından dolayı kendilerinin yaptıkları bazı güzel işleri de silip, boşa çıkardık. Çünkü güzel iş ancak imanla makbuldür."[19][54]
Ayette geçen iyi ameller, Allah'a (c.c.) ortak koşarak ölen kimsenin amelleridir. Allah'ın yapılmasına izin vermediği bidat olan ameller de böyledir. Bu ameller Allah'ın tertemiz şeriatine uygun olmadığından, Kıyamet Günü heba olup gidecektir. Nitekim Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Bir kimse, dinimizde olmayan bir şeyi icat ederse, o şey merduttur.”[20][55]
Bu kadın yazar ise, yardım etmenin, fayda ve zarar vermenin sadece kendisinin elinde olduğu alemlerin Rabbinden yüzçevirip, Peygambere (s.a.v.) yönelerek ondan yardım istemiş ve ona dua etmiştir. Şüphesiz bu, çok büyük bir zulüm ve şirktir. Halbuki yüce Allah kendisine dua edilmesini emretmiş; dua edenin duasını kabul edeceğini vaadetmiş ve kibirlenip de buna tenezzül etmeyen kimseyi Cehenneme sokmakla tehdit etmiştir. Nitekim Kur'an'da şöyle buyrulmaktadır:
"Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, hakir ve zelil olarak Cehenneme gireceklerdir.” [21][56]
Bu ayet-i kerime duanın ibadet olduğuna ve kibirlenip de buna tenezzül etmeyen kimsenin yerinin Cehennem olduğuna delalet etmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Kullarım, sana beni sorar(Iar)sa (şöyle) de: "Ben (onlara) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versin ve (benim çağrıma uysunlar), bana inansınlar ki, doğru yolu bulsunlar.” [22][57]
Ayette geçtiği gibi Allah (c.c.) herşeye yakın, her duaya icabet edip kabul eden, her şeyin maliki ve her şeye "gücü yeten" olduğu halde, kibirlenip de Allah'a (c.c.) dua etmeye tenezzül etmeyenin hali nice olur?
Rasulullah (s.a.v.) sahih bir hadiste, duanın ibadetin ta kendisi olduğunu haber vermiş ve amcasının oğlu Abdullah b. Abbas'a (r.a.) şöyle buyurmuştur:
"Allah'ı(n dinini) koru ki, O da seni korusun. Allah'ın (dinini) koru ki, yöneldiğin her yerde O'nu bulasın. Bir şey istersen, Allah'tan iste. Yardım dilersen, Allah'tan dile. ” [23][58]
Rasulullah (s.a.v.) bir hadiste yine şöyle buyurmuştur.
"Kim Allah'a eş koştuğu halde ölürse Cehennem'e girer.” [24][59]
Diğer bir hadiste, Rasulullah'a (s.a.v.),
"En büyük günah nedir?" diye sorulduğunda, şöyle buyurmuştur:
"Seni, yarattığı halde, Allah'a eş koşmandır.” [25][60]
Eş koşmak, denk ve benzer kılmak demektir. Allah'tan (c.c.) başkasına dua eden veya ondan yardım dileyen, ona adak adayan veya kurban kesen, yahut ona yukarıda zikredilenlerin dışında herhangi bir şekilde ibadette bulunan kimse; ibadet ettiği ister peygamber veya veli, melek, cin, put veya bundan başka bir yaratık olsun, onu Allah'a (c.c.) eş koşmuş olur. Fakat halihazırda hayatta bulunan bir kimseden, gücünün yettiği bir şeyi istemek, (örneğin: Maddi konularda ondan yardım istemek) şirk değildir. Bilakis, yüce Allah'ın Musa (a.s.) kıssasında buyurduğu gibi bu, müslümanlar arasında yapılması caiz olan normal işlerdendir:
"Kendi taraftarlarından olan adam, düşmanlarından olan kimseye karşı Musa'dan yardım istedi.” [26][61]
Yüce Allah, yine Musa (a.s.) kıssasında şöyle buyurmaktadır:
"(Musa, etrafı) Gözetleyerek, korka korka oradan çıktı.” [27][62]
Nitekim, insanların başına gelen ve birbirlerinden yardım isteme durumunda kaldıkları savaş ve benzeri hallerde, kişi yakınlarından yardım ister: Cin Suresinde yüce Allah, elçisi Muhammed'e (s.a.v.), kendisinin hiç kimse için fayda veya zarar verme gücüne sahip olmadığını bildirmesini emrederek, şöyle buyurmuştur:
"De ki: 'Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi O'na ortak koşmam. De ki: "Ben size kendiliğimden zarar ve fayda verme gücüne sahip değilim.” [28][63]
Araf Suresinde de şöyle buyurmuştur:
"De ki: "Ben kendime Allah'ın dileğinden başka ne bir fayda ne de bir zarar verme gücüne sahibim. Eğer gaybı bilseydim, elbette çok hayır (mal ve menfaat) elde ederdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Ben sadece, inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." [29][64]
Bu anlamdaki ayetler çoktur. Rasulullah (s.a.v.) ancak Rabbine dua eder ve O’ndan yardım dilerdi. Bedir Savaşında düşmanlarına karşı Allah'tan (c.c.) yardım istiyor, "Ya Rabbi, bana vaadettiğini yerine getir!" diyerek ısrarla duasına devam ediyordu. Hatta bu durum karşısında Ebu Bekir es-Sıddik (r.a.) şöyle dedi:
"Yeter ya Rasulallah! Şüphesiz Allah sana vaadettiğini yerine getirecektir." Yüce Allah, bu olayla ilgili olarak şu ayetleri indirmiştir:
"Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: 'Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim.' diye duanızı kabul buyurmuştu. Allah bunu ancak müjde olsun (sevinesiniz) ve kalbiniz bununla yatışsın (güvene ve huzura kavuşsun) diye yapmıştı. Yardım, yalnız Allah katındadır. Allah daima üstün ve hikmet sahibidir." [30][65]
Yüce Allah bu ayetlerinde, O'ndan yardım istediklerini zikretmiş ve melekleri ile onlara yardım göndermek suretiyle dualarını kabul ettiğini haber vermiştir. Sonra da, yardımın meleklerden olmadığını; sadece zafer ve güven ile müjdelemek için onlarla yardım gönderdiğini ve yardımın kendi katından yapıldığını "Yardım, yalnız Allah katındadır" ayetiyle açıklamıştır.
"Nitekim siz zayıf bir durumdayken, Allah Bedir'de size yardım etmişti. O halde Allah'tan korkun ki, şükretmiş olasınız.” [31][66]
Yüce Allah bu ayette, savaşın yapıldığı gün Bedir'de onlara yardım edenin kendisi olduğunu açıklamıştır. Böylece Allah'ın (c.c.) onlara bahşettiği silah ve kuvvet ile melekler vasıtasıyla gönderdiği yardımın zafer, müjde güven duygusu sebepleri olduğunu, ancak zaferin bunlardan değil sadece ve sadece Allah (c.c.) katından olduğunu belirtmiştir. Böyle olunca, bu kadın yazarın veya bir başkasının her şeyin sahibi ve her şeye gücü yeten alemlerin Rabbini bırakıp da yardım ve zafer talebini Rasulullah'a (s.a.v.) yöneltmesi nasıl caiz olabilir?...
Şüphesiz bu cehaletin en çirkini ve şirkin en büyüğüdür. Bu kadın yazarın, halis bir tevbe ile tevbe etmesi gerekir. Bu da Allah'ı (c.c.) yüceltip halisane olarak O'na itaat etmek, nehyettiği şeylerden sakınmak ve yaptığı şeye pişman olup ondan vazgeçerek ona dönmemeye azmetmekle olur. Halis tevbe işte budur. Ancak üzerinde kulların hakkı varsa, o zaman tevbede dördüncü bir şey gerekir ki, o da hak sahibine hakkını iade etmek veya ondan helallik dilemektir. Nitekim, yüce Allah kullarına tevbe etmelerini emretmiş, onların tevbelerini kabul edeceğini vaadederek şöyle buyurmuştur:
"Ey müminler, topluca Allah'a tevbe edin ki, felaha eresiniz.” [32][67]
Hnstiyanlar hakkında da şöyle buyurmuştur:
"Hala Allah'a tevbe edip O'ndan af dilemiyorlar mı? Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” [33][68]
Yüce Allah başka ayetlerde de şöyle buyurmuştur:
"Ve onlar ki Allah ile beraber başka ilaha yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa günahının cezasını bulur. Kıyamet Günü de onun azabı kat kat olur ve o ebedi olarak azap) içinde hor ve hakir olarak kalır. Ancak tevbe edip inanan ve faydalı iş yapanlar, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklerle değiştirecektir. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir."[34][69]
"Kulların tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen O'dur.” [35][70]
Rasulullah (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyurmuştur:
"İslam, kendisinden önce olanları yıkar. Tevbe de, kendinden öncekileri siler.” [36][71]
Şirkin en büyük günah olması, insanların bu kadın yazarın söylediklerine aldanıp kapılmaları endişesi ve Allah rızası için kullara nasihat etmenin vacip olması sebebiyle bu küçük risaleyi yazdım.
Yüce Allah'ın bunu faydalı kılmasını, bizim ve bütün müslümanların durumunu ıslah etmesini, hepimize dini anlamayı ve dinde sebat etmeyi nasip etmesini, bizi ve bütün müslümanların nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüklerinden korumasını niyaz ederim. Şüphesiz ki O, bunu gerçekleştirecek olan ve buna gücü yetendir. Allah'ın salat ve selamı, kulu ve elçisi Muhammed (s.a.v.) ile ali ve ashabı üzerine olsun ve onları iyilikle mükafatlandırsın...