Sözlerin En Doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Dua

Dua

Tevhid - Abdulaziz b. Baz rahimehullah

TEVHİD
Hutbetü'l-Hace

Hamd, ancak Allah (c.c.) içindir. O'na hamdeder. O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden amel­lerimizin kötülüğünden O'na sığınırız. Allah (c c ) kimi hi­dayete erdirirse onu saptıracak, kimi de saptırırsa onu hida­yete erdirecek yoktur.

Allah'tan (c.c.) başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet ederim. O, tektir ve ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve Rasulü'dür.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Allah'tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak müslümanlar olarak ölün." [1][1]

"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden bir çok erkekler ve kadın­lar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akra­balık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Al­lah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” [2][2]

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” [3][3]

Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Allah'ın Kelamı, yol­ların en hayırlısı Muhammed'in (s.a.v.) yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup di­ne sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapık­lık da ateştedir. [4][4]






Bismillahirrahmamrrahim.

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) içindir. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Öncekilerin de sonrakilerin de ilahı ve bütün insanların Rabbidir. Mülkün Malikidir. Birdir, tektir, hiç kimseye muhtaç değildir, bilakis herkes O'na muhtaçtır. Doğmamış, doğurmamıştır. Hiçbir şey O'na denk, eş ve benzer değildir.

Yine şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve rasulüdür. Allah'ın salat ve selamı O'nun üzerine olsun. O risaleti tebliğ etti, emaneti eda etti, gereği üzere Allah (c.c.) için cihad etti. Ümmetini, gecesi bile gündüz gibi olan apaydınlık bir yol üzerinde bıraktı. O yoldan, helak ol­mak isteyen kimseden başkası sapmaz.

Bu risalede Allah'ın (c.c.) şeriati ile hükmetmenin gerekli­liği vurgulanarak, O'nun şeriatinden başkasıyla hükmetmekten sakınılması konusunda önemli açıklamalar yapılmıştır.

Ben bu risaleyi Allah'ın şeriati dışındaki hükümlerle hükmeden bazı kimseler için yazdım. Arraflardan, kahinlerden ve devlet büyükleri ile kanun adamlarından bazıları Kitap ve Sünnet'ten başka kanunlar koyarak bunlarla hük­mediyor, cehaletleri sebebiyle bir çok insan da bunlarla amel ediyor. Sonradan gelenler, Allah (c.c.) ve Rasulü (s.a.v.) ile inatlaşıyor, Allah (c.c.) ve Rasulüne (s.a.v.) mu­halefet ediyorlar.

Bu risalemin kendilerine ulaştığı kimselerden ricam, ca­hiller için öğretici, gafiller için uyarıcı olup, Allah'ın (c.c.) kullarının Sıratı Müstakim'e ulaşmasına vesile olmalarıdır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

Hatırlat! Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir.” [5][5]

"Allah kendilerine kitap verilen kimselerden hakkı açıklayacaksınız ve onu gizlemeyeceksiniz diye misak almıştı.”[6][6]

Allah'tan (c.c.) bu risaleyi okuyanları bundan faydalan­dırmasını, bütün müslümanları O'nun şeriatine bağlanmaya, Kitabı ile hükmetmeye, Nebisi Muhammed'in (s.a.v.) Sün­netine uymaya muvaffak kılmasını diliyoruz.

Abdulaziz bin Abdullah bin Baz

1409 Riyad- Suudi Arabistan [7][7]






Allah (c.c.) bütün insanları ve cinleri kendisine ibadet et­meleri için yaratmıştır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım." [8][8]

"Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı emretti." [9][9]

"Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşma­yın. Ana-babaya iyilik yapın.[10][10]

Muaz bin Cebel'den rivayet edilmiştir:

"Ben Rasulullah'ın (s.a.v.) binmiş olduğu eşeğin terkisin­de bulunuyordum. Rasulullah (s.a.v.) bana dedi ki;

"Ey Muaz! Allah'ın kulları üzerindeki hakkı ve kul­ların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?" Dedim ki:

"Allah ve Rasulü en iyi bilir." Buyurdu ki:

"Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, yalnız O'na iba­det etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamış kullarına azap etmemesidir." Bunun üzerine ben de dedim ki:

"Ya Rasulallah! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi?" Bu­yurdu ki:

"Hayır sakın müjdelemeSonra buna güvenirler." [11][11]

Alimler, hadislerde geçen kulluğu, yakınlık anlamı ile tef­sir etmişlerdir.

Şeyhülislam İbn Teymiye der ki:

"İbadet, Allah'ın (c.c.) sevdiği, razı olduğu bütün gizli ve açık ameller ve sözlerdir. Amel, söz, itikad, emir ve yasaklama olarak Allah'a (c.c.) tam bir bağlılığı ifade eder."

İster fert, ister cemaat, ister kadın ve ister erkek olsun her­kes, Allah'ın (c.c.) şeriati üzere yaşamak, O'nun helallerini helal, haramlarını haram kabul etmek, bütün iş ve amelle­rinde Allah'a (c.c.) boyun eğmiş olarak yaşamını düzenle­mek, kendi nefsini haz ve eğilimlerden arındırmak, hevası­nın yönelişlerinden soyutlamak zorundadır. Kişinin yaşamı­nın her safhasında Allah'ın (c.c.) emirlerine uyması, in­sanlara karşı da mütevazı olması gerekir.

İşte Allah'ın şu ayetleri bu anlamı te'kid etmektedir.

"Rabbine yemin olsun ki, aralarında ihtilaf ettikleri meselelerde seni hakem tayin etmedikçe ve verdiğin hükme kalplerinde hiç bir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." [12][12]

"Onlar cahiliyenin hükmünü mü arıyorlar? Oysa yakinen bilen bir topluluk için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim vardır?" [13][13]

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Hevasını benim getirdiğime tabi kılmadıkça kimse iman etmiş olamaz.”

Bir kimse Allah'a iman edip, O'nun hükmüne razı olma­dıkça, Allah'ın şeriatine ait hükümleri kabul edip nefsi, ma­lı ve namusu konusunda O'nun hükümlerini uygulamadık­ça asla imanı tam olamaz.[14][14]

Allah (c.c.) kullarını kendisinden başkasına kulluk etmek­ten sakındırarak şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak ki biz her ümmete 'Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının' diye rasuller gönderdik." [15][15]

Kim Allah'a (c.c.) boyun eğip, O'na itaat eder ve O'nun vahyi ile muhakeme olursa, bu kimse Allah'a (c.c.) kulluk etmiş; kim de Allah'tan başkasına boyun eğer, O'nun şeriatinden başkasına muhakeme olursa, o da tağuta kulluk et­miş olur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Sana ve senden öncekilere indirilenlere iman ettik­lerini iddia edenleri görmüyor musun? Tağuta muhake­me olmak istiyorlar. Oysa onu tekfir etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan ise onları uzak bir sapıklığa düşür­mek istiyor." [16][16]

Kulluk sadece bir olan Allah (c.c.) içindir. Beraet ve ayrılık ise tağuta kulluk eden kimseleredir. Allah (c.c.) ve Rasulünün (s.a.v.) hükmüne muhakeme olma konusu, "Al­lah'tan başka ibadete layık ilah yoktur, O birdir, ortağı yok­tur ve Muhammed (s.a.v.) O'nun kulu ve Rasulüdür." şehadetinin gereğidir. Allah (c.c.) insanların Rabbi, ilahı ve ya­ratanıdır. Yaratıklarına emreden, nehyeden, onları yaşatan, öldüren, hesaba çeken, yaptıklarının karşılığını veren O'dur.

İbadet edilmeye layık olan sadece O'dur. Ondan başka­ları buna layık değildirler.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Dikkat edin, yaratmak ve emretmek O'na aittir.” [17][17]

Yaratma işinde ortağı olmadığı gibi emretme işinde de or­tağı yoktur.

Allah (c.c.) yahudi ve hristiyanların haham ve rahipleri­ni Allah'tan (c.c.) başka rabler edinmelerinden, onların he­lalleri haram, haramları helal kılmalarına karşın onlara ita­at etmelerinden bahsederek şöyle buyuruyor:

"Onlar hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan başka rabler edindiler. Meryemoğlu Mesih'i de... Oysa onlar bir tek olan ilaha kulluk etmekten başkasıyla emrolunmamışlardı. Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir." [18][18]

Adiyy b. Hatem, haham ve rahiplere ibadet etmenin onlar için kurban kesmek, adak adamak, rüku ve secde etmek anlam­larına geldiğini zannederek Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle dedi:

"Ya Rasulallah! Muhakkak ki biz onlara ibadet etmez­dik." Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Onlar Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığı­nı helal kıldıklarında siz onlara itaat etmiyor muydu­nuz?" Adiyy b. Hatem:

"Böyledir, ya Rasulallah!" deyince Rasulullah (s.a.v.):

"İşte bu onlara ibadet etmek anlamına gelir." buyur­du. [19][19]

İbn Kesir tefsirinde der ki:

"Bunun için Allah (c.c.) şöyle buyurdu:

"Oysa onlar bir tek olan ilaha kulluk etmekten baş­kasıyla emrolunmamışlardı."

Yani: Allah (c.c.) bir şeyi haram kıldığı zaman artık o ha­ram, bir şeyi de helal kıldığı zaman artık o, helaldir.

"Ondan başka ibadete layık ilah yoktur. O müşrikle­rin koştukları ortaklardan münezzehtir."

Yani Allah (c.c.) şirklerden, benzerlerden, yardımcılar­dan ve çocuklardan münezzehtir. O'ndan başka ibadete layık ilah ve rab yoktur.

Allah'ın şeriatı ile muhakeme olmak, "Allah'tan (c.c.) baş­ka ibadete layık ilah yoktur ve Muhammed (s.a.v.) O'nun ku­lu ve rasulüdür." şehadetinin gereklerindendir.

Tağutlara, önderlere, arraflara ve bunların benzerlerine muhakeme olmak ise, Allah'a (c.c.) imana aykırıdır, küfür, zulüm ve fısktır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.” [20][20]

"Biz onlara nefse karşı nefis, göze karşı göz, buruna karsı burun kulağa karşı kulak, dişe karşı diş ve yara­lar için kısas yazmıştık. Kim bağışlarsa bu onun için kefaret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” [21][21]

"İncil ehli Allah'ın onda indirdiği ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir.” [22][22]

Allahu Teala, kendi indirdiği hükümlerden başka tüm hü­kümlerin cahiliye hükümleri olduğunu açıklamıştır. Allah'ın hükümlerinden yüzçevirmek, onun azabına uğrama­ya sebep olur. Zalimlerden de O'nun azabını kaldırabilecek hiç kimse yoktur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Onların, aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdikleri konusunda seni fitneye düşürmelerinden sakın. Eğer yüzçevirirlerse, bil ki Allah onların işledikleri bazı günah­lar sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhak­kak insanlardan pek çoğu fasıktır. Onlar cahiliye hük­münü mü arzu ediyorlar. Oysa yakinen bilen bir toplu­luk için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim vardır ?" [23][23]

Allah (c.c), bu ayetlerde Allah'ın indirdiğine muhakeme olma konusunda sekiz konuyu te'kid etmektedir:

1- İnsanlar arasında Allah'ın (c.c.) indirdiği ile hükmet­me emri.

2- Hangi hal üzere olursa olsun, insanların hevalarına uy­maktan ve onların hevaları sebebiyle Allah'ın hükümlerin­den yüzçevirmekten sakındırma.

3- Az olsun çok olsun, büyük olsun küçük olsun herhangibir meselede Allah'ın şeriatı ile hükmetmemekten sakındırma.

4- Allah'tan (c.c.) yüzçevirmenin elim bir azabı gerekti­ren çok büyük bir günah olduğu.

5- Sayıca Allah'ın (c.c.) şükreden kullarının az, şeriatine muhalif kimselerin çok oluşuna bakarak aldanmaktan sa­kınmak gerektiği.

6- Allah'ın (c.c.) indirdiği hükümlerin dışındaki tüm hü­kümlerin cahiliye hükümleri olduğu.

7- Allah'ın hükmünün hükümlerin en iyisi ve en adili ol­duğu.

8- Allah'ın (c.c.) hükmünün hükümlerin en iyisi ve en adi­li olduğunu ancak ilim sahiplerinin anlayabileceği, Allah'a (c.c.) ve onun emirlerine rıza ve tam bir teslimiyetle sarıl­mak gerektiği.

Kur'an'da bu anlama gelen ayetler pek çoktur. Rasululullah'ın (s.a.v.) söz ve eylemlerinde de bu anlama gelen pek çok delil vardır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Rasulün emrine aykırı davrananlar bir fitneye ya da elim bir azaba uğramaktan sakınsınlar.” [24][24]

"Rabbine yemin olsun ki, aralarında ihtilaf ettikleri me­selelerde seni hakem tayin etmedikçe ve verdiğin hükme kalplerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[25][25]

"Rabbinizden size indirilene uyun.” [26][26]

"Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman mümin er­kek ve mümin kadın için artık kendi işleri konusunda seçenek hakları yoktur.” [27][27]Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Hevasını benim getirdiğime uydurmayan kimse as­la iman etmiş olamaz.” [28][28]

Rasulullah (s.a.v.) Adiyy b. Hatem'e şöyle söyledi:

"Onlar size Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kıldığında onlara itaat etmiyor muydu­nuz?” [29][29]

İbn Abbas bazı meseleler hakkında kendisiyle mücade­le eden bir kimseye şöyle dedi:

"Gökten başınıza yakında taş yağacak. Ben size 'Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu' diyorum, siz bana 'Ebu Bekir ve Ömer şöyle dedi' diyorsunuz."

Bu söz, kulun tam ve eksiksiz bir teslimiyetle Allah (c.c.) ve Rasulünün (s.a.v.) sözüne sarılması gerektiğini ifade eder. Hiç kimsenin sözünü Allah (c.c.) ve Rasulünün (s.a.v.) sözünün önüne geçirmemelidir. Bu, dinde muhakkak bilinmesi gereken konulardandır.

Kullar arasında Allah'ın (c.c.) şeriatı ile hükmetmek, Allah'ın (c.c.) rahmet ve hikmeti gereğidir. Çünkü Allah (c.c.) insanların zaaflarından, heva, acizlik ve cehaletle­rinden münezzehtir. O, hüküm sahibi, latif, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır. Kullarının hallerini ve onların faydasına olan şeyleri bilir. Onlar için şimdiki hayatlarında ve geleceklerinde nelerin gerekli olduğunu bilir. Bu onun rahmetinin gereğidir.

Kullar arasında Allah'ın (c.c.) hükümleri uygulanma­dığı taktirde fertler arasında çekişmeler ve düşmanlıklar ortaya çıkar ve toplumun düzeni bozulur. Onlar arasında hay­rın, saadetin ve adaletin tahakkuk etmesi, Allah'ın şeriatinin uygulanmasına bağlıdır.

Kul bir başkasıyla arasında meydana gelen anlaşmazlık­larda uygulanan hükmün yaratan, bilen her şeyden haberdar olan Allah'ın (c.c.) hükmü olduğunu bildiğinde, bu hüküm nefsinin ve hevasının zıttına bile olsa ona rıza gösterecek­tir, nefsi mutmain olacak ve kalbi huzura kavuşacaktır. An­cak kendisi hakkında verilen hükmün, kendisi gibi bir beşer tarafından verildiğini ve bu hükmü verirken hevasına ve şeh­vetlerine uyduğunu bildiği taktirde, o zaman bundan razı ol­mayarak düşmanlığını sürdürecektir.

Allah'ın (c.c.) kulları üzerine vahyi ile muhakeme olmayı yüklemesi, onlara olan rahmet ve ihsanındandır. Bu nedenle Allah (c.c) insanlara herkesin takip etmesi gereken yolu net bir şekilde açıklamıştır.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki Allah size emanetleri ehline ulaştırma­nızı, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah size ne gü­zel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de... Bir şey hakkında anlaşmaz­lığa düşerseniz, eğer Allah'a ve Ahiret Gününe inanıyor­sanız, onu Allah'a ve Rasulüne götürün. Bu hem hayır­lıdır hem de sonuç bakımından daha güzeldir.”[30][30]

Bu ayet yöneten için de yönetilen için de, hakim için de mahkum için de geneldir. Allah (c.c.) kadı ve hakimlere ada­letle hükmetmelerini, müminlere de bu hükümleri kabul etmelerini emretmiştir. Anlaşmazlık ve ihtilafları Allah'a (c.c.) ve Rasulüne (s.a.v.) götürme meselesi, Allah'ın Rasu­lüne indirmiş olduğu şeriatın gereğidir.

Buraya kadar Allah'ın şeriati ile hükmetme, Allah (c.c.) ve Rasulünün (s.a.v.) vacip kıldığı yasalara muhakeme ol­ma konusunu açıkladık. Muhakkak bu, Allah'a (c.c.) kullu­ğun ve nebisi Muhammed'in (s.a.v.) risaletine şahitlik etme­nin gereklerindendir.

Allah'ın şeriatinden az bir şeyden yüzçevirmek Allah'ın azabına sebep olur. Bu, devlet ve yönetilenler için her zaman ve mekanda aynıdır. Bir devletin başka devletle, bir cema­atin başka bir cemaatle, bir müslümanın başka bir müslümanla olan ilişkileri için de böyledir. Hepsinin bu konudaki hükümleri aynıdır.

Yaratmak ve emretmek, Allah'a (c.c.) aittir. O hükmeden­lerin en iyi hükmedenidir. İnsanların hüküm ve görüşlerinin Allah (c.c.) ve Rasulünden (s.a.v.) daha hayırlı, daha iyi ve daha güzel olduğunu söyleyen kimselerin imanı yoktur. Allah (c.c.) ve Rasulünün (s.a.v.) hükümlerine benzer hü­kümler uyduranların da durumu aynıdır.

Eğer bir kimse, en hayırlı ve en adil hükümlerin Al­lah'ın hükümleri olduğuna, gerek emirlerin, gerek hakimle­rin gerekse Ehlu'l Hal ve'1-Akdin müslümanlar arasında bunlarla hükmetmeleri gerektiğine inanırsa, Allah'tan (c.c.) korkarak O'nun şeriati ile hükmeder, nefsini ve velayeti altında olanları Allah'ın (c.c.) dünya ve ahiretteki azabından korursa naim Cennetlerine girer.

Aksine, Allah'ın hükümlerinden yüzçevirenlere itibar eder, batılıları taklit eder, onların yollarına uyarsa, ihtilaf, tefrika, fitnelerin çokluğu ve hayrın azlığı ile cezalandırılır. İnsanlar birbirlerini öldürür ve aralarında şiddet başgösterir, bundan kurtulamazlar ve işleri düzelmez, siyasi ve fik­ri düşmanların tahakkümü altına girmekten kurtulamazlar. Ta ki, Allah'ın kulları için razı olduğu ve emretmiş olduğu dosdoğru yola girinceye kadar...

Allah (c.c.) ne kadar da doğru söylemektedir:

"Kim benim zikrimden yüzçevirirse, onun için dün­yada bir geçim darlığı vardır. Kıyamet gününde de onu kör olarak haşrederiz. O der ki: 'Ey Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ki ben dünyada gören bir kimseydim.' Allah der ki: "İşte bu böyledir, sana ayet­lerimiz gelmişti de, sen onları unutmuştun. İşte sen de bugün böyle unutuluyorsun.” [31][31]

Allah'ın (c.c), isyan edenleri bundan daha büyük bir darlık ile azaplandırması düşünülebilir mi?

Onların işleri düzelmez. Çünkü onlar, Allah'ın (c.c.) hak ile konuşan ihsanları dalaletten hidayete ulaştırıp onla­ra yol gösteren kelamını arkalarına atarak, zayıf akıllı kul­ların koydukları hükümleri ya da herhangi bir devletin nizammı Allah'ın kelamı ile değiştiriyorlar. Böyle yapanlar dünya ve ahirette hüsrana uğradıklarını, saadete eremeyeceklerini, Kıyamet Gününde de Allah'ın azabından kurtulama­yacaklarını bilmiyorlar mı?

Allah'tan (c.c.) sözlerimi böyle kimseler için bir uyarı ve düşünen kimseler için de bir tenbih kılmasını diliyorum. Bu onların nefislerinde ve topluluklarında yaptıkları işlere ve elde ettiklerine bir de bu ümmetin faziletli asrında yaşayan salih selefin nefislerinde ve topluluklarında yaptıkları işle­re ve elde ettiklerine bakmak gerek. Onlar, doğru yola dö­nerek, hakkıyla Muhammed'in (s.a.v.) ümmetinden olabil­mek ve yeryüzünde hayırla anılmak için Allah'ın Kitabı ve Rasulünün Sünnetine bağlanıyorlardı. Bu sebeple Allah'ın yardımıyla yeryüzüne malik oldular ve hem dünya hem de ahiret hayatında saadete erdiler.

Muhakkak ki Allah'ın şeriati bir hazineydi fakat daha sonra gelenler onu terkederek zayi ettiler ve Allah'ın kanun­larından başka kanunlara tabi olma cürmünü işlediler. Böy­lece Allah katından musibet ve belalara duçar oldular.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Muhakkak ki o senin ve kavmin için bir öğüttür. On­lar, sonra bunu bilecekler.” [32][32]

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Muhakkak Kur'an ahir zamanda ona ehil olan kim­se kalmayınca, göğüslerden ve mushaflardan kaldırılır. İnsanlar onu okumayı ve onunla hükmetmeyi terkederler.” [33][33]

İşte bundan sakınmak gerekir. Bu musibet, bugün müslüman olduğunu söyleyen insanların başına onların kendi yaptıkları, işledikleri yüzünden gelmiştir. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.

Nasihatimi onların arasında yaşayan ve müslümanlardan olan kavimlere yöneltiyorum:

Allah'ın dinini ve alemlerinin Rabbinin şeriatini öğrensinler. Bununla birlikte herhangi bir kimse ile olan anlaşmazlıklarında adetlere ve arrafların hü­kümlerine göre muhakeme olmaya son versinler. Bu gerçek­ler eski cahiliye döneminin uygulamalarında bulunan kim­selere böyle açıklanıyor.

Öğüdümün kendilerine ulaştığı kimseler geç kalıp da pişman olmadan önce haram olan işlerinden dolayı Allah'a (c.c.) tevbe ve istiğfar etsinler. Tevbe, istiğfardan önce gelir. Günahından tevbe eden kimse onu hiç işlememiş gi­bidir. Kardeşlerine, bütün cahiliye adetlerinden ve Allah'ın şeriatine muhalif olduğu bilinen işlerden vazgeçmeyi tavsi­ye etsinler. Başlarında bulunup onları yönetenlere öğüt ver­me konusunda hırslı ve gayretli olsunlar. Onlara hak ile vaaz etsinler, açıklayarak anlatsınlar. Allah'ın (c.c.) izni ile hayrı elde etmek için kendi aralarında salih hakimler ye­tiştirsinler. Allah (c.c), kullarından O'na karşı gelenlere ve kötülük işleyenlere yeter.

Rabbimden; müslümanlara rahmet etmesini, onların hal­lerini değiştirerek hayatlarında zilleti kaldırmasını ve onla­ra izzet ve şeref vermesini, O'nun güzel isimleri ve yüce sı­fatları ile müslümanların kalplerini açmasını diliyorum. Onlar, Allah'ın (c.c.) sözünü anlasınlar ve o sözü her şeyin önüne alsınlar. Onun vahyi ile amel etsinler. Hükmü ve emri, bir olan, ortağı bulunmayan Allah'a (c.c.) has kılsın­lar.

"Hüküm vermek yalnızca Allah'a aittir. O başkasına değil, yalnız kendisine kulluk etmenizi emretmiştir. İş­te dosdoğru din budur, lakin insanların çoğu bilmez­ler.” [34][34]

Nebimiz Muhammed'e (s.a.v.), onun aline, ashabına ve Kıyamete kadar güzellikle onlara uyanlara salat ve selam ol­sun.



[1][1] Al-i İmran: 3/102
[2][2] Nisa: 4/1
[3][3] Ahzab: 33/70-71
[4][4] Müslim Cuma: 13, Nesai Cuma: 24
[5][5] Zariyat: 51/55
[6][6] Al-i İmran: 3/187. Abdulaziz b. Abdullah b. Baz, Tevhid, Tevhid Yayınları: 9/3.
[7][7] Abdulaziz b. Abdullah b. Baz, Tevhid, Tevhid Yayınları: 9/4-5.
[8][8] Zariyat: 51/56
[9][9] İsra: 17/23
[10][10] Nisa: 4/36
[11][11] Buhari, Rikak: 37, Müslim, İman: 10.
[12][12] Nisa: 4/65
[13][13] Maide: 5/50
[14][14] Beğavi-Şerhü's-sünrıe: 1/213, İbn Ebi Asım Sünne: I/I2
[15][15] Nahl: 16/36
[16][16] Nisa: 4/60
[17][17] A'raf: 7/54
[18][18] Tevbe: 9/31
[19][19] Tirmizi; Surelerin tefsiri: 10, Ahmed; 1/27, 52.
[20][20] Maide: 5/44
[21][21] Maide: 5/45
[22][22] Maide: 5/47
[23][23] Maide: 5/49-50
[24][24] Nur: 24/63
[25][25] Nisa: 4/65
[26][26] A'raf: 7/3
[27][27] Ahzab: 33/36
[28][28] Nevevi bu hadis hakkında: "Bu hadis sahihtir. Biz bunu Kitabu'l-Hucce'de sahih bir isnad ile rivayet ettik." demiştir.
[29][29] Daha önce geçti
[30][30] Nisa: 4/58-59
[31][31] Ta-Ha: 20/123-126
[32][32] Zuhruf: 43/44
[33][33] Mevcut kaynaklarda bulamadım.
[34][34] Yusuf: 12/40