Şeyh Muhammed b. Abdillatif b. Abdirrahman rahimehullah, ed-Dureru’s-Seniyye (8/447-450) şöyle demiştir:
“Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kâfirler birbirlerinin dostlarıdırlar. Bunu ancak yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olması için yaparlar.” (Enfal 73)
Bazı fazilet sahibi âlimler şöyle demişlerdir: “Yeryüzünde fitne ile kastedilen şirktir. Büyük bir fesat ile kastedilen ise Müslümanın kâfirle, itaatkârın isyankâr ile beraber bulunmasıdır. İşte o zaman İslam’ın düzeni bozulur, tevhidin hakikati gider, en iyi Allah’ın bildiği kötülükler meydana gelir. İslâm istikamet üzere olmaz. İyiliği emir ve kötülükten yasaklama ve cihad sancağının yükselmesi ancak Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekle, Allah’ın dostlarına yakınlık göstermek ve düşmanlarına düşmanlık etmekle ikame edilebilir. Buna delalet eden ayetler sınırlanamayacak kadar çoktur. Hadislere gelince, zikredilmesine gerek kalmayacak kadar meşhurdur. Bunlardan bazıları:
Bera b. Azib radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أَوْثَقُ عُرَى الْإِيمَانِ الْحَبُّ فِي اللَّهِ وَالْبُغْضُ فِي اللَّهِ
Ebu Zerr radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
أفضل الإيمان: الحب في الله والبغض فيه
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
اللهم لا تجعل لفاجر عندي يداً، ولا نعمة فيودّه قلبي، فإني وجدت فيما أوحيته إليَّ: {لا تجد قوماً يؤمنون بالله واليوم الآخر يوادون من حاد الله ورسوله} [المجادلة/22]
“Allah’ım! Bana bir günahkârın yardım ve nimetini nasip etme ki kalbim onu sevmesin. Zira bana vahyettiklerin içinde şunu buluyorum: “Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş hiçbir kavmi Allah ve rasulünden yüz çevirenlere sevgi besler bulamazsın…” (Mucadele 22)[3]
Buhârî ve Muslim, İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
المرء مع من أحب
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
الْمَرْءُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ فَلْيَنْظُرْ أَحَدُكُمْ مَنْ يُخَالِلُ
Ebu Mes’ud el-Bedrî radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَا تُصَاحِبْ إِلَّا مُؤْمِنًا وَلَا يأكل طعامك إلا تقي
Ali radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَلَا يُحِبُّ رَجُلٌ قَوْمًا إِلَّا حُشِرَ مَعَهُمْ
Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
تقربوا إلى الله ببغض أهل المعاصي، والقوهم بوجوه مُكفهرّة، والتمسوا رضا الله بسخطهم، وتقربوا إلى الله بالتباعد منهم
“İsyankârlara buğz etmekle Allah’a yakınlaşın. Onları asık suratla karşılayın. Onları öfkelendirmekle Allah’ın rızasını arayın. Onlardan uzaklaşmakla Allah’a yakınlaşın.”[8]
İsa aleyhi's-selâm şöyle demiştir:
تحببوا إلى الله ببغض أهل المعاصي، وتقرَّبوا إلى الله بالبعد عنهم، واطلبوا رضا الله بسخطهم
“İsyankârlara buğz etmekle Allah’ın sevgisini kazanın. Onlardan uzaklaşmakla Allah’a yakınlaşın. Allah’ın rızasını, onları öfkelendirmekle arayın.”[9]
İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan:
أَحِبَّ فِي اللهِ وَأَبْغِضْ فِي اللهِ وَوَالِ فِي اللهِ , وَعَادِ فِي اللهِ، فَإِنَّهُ لَا تُنَالُ وِلَايَةُ اللهِ إِلَّا بِذَلِكَ، وَلَا يَجِدُ رَجُلٌ طَعْمَ الْإِيمَانِ - وَإِنْ كَثُرَتْ صَلَاتُهُ وَصِيَامُهُ - حَتَّى يَكُونَ كَذَلِكَ، وَصَارَتْ مُؤَاخَاةُ النَّاسِ فِي أَمْرِ الدُّنْيَا، وَإِنَّ ذَلِكَ لَا يَجْزِي عَنْ أَهْلِهِ شَيْئًا
“Kim Allah için sever ve Allah için buğz ederse, Allah için yakınlık gösterir ve Allah için düşmanlık gösterirse bununla ancak Allah’In dostluğuna ulaşır. Bir kul, namazı ve orucu çok olsa dahi bu şekilde davranmadıkça imanın tadını bulamaz. İnsanların kardeşliklerinin çoğu dünya işi üzerine olmaya başladı. Bu yüzden bu kimseler bir şey bulamazlar”[10]
Yani sevgisi ve dostluğu Allah için, buğzu ve düşmanlığı Allah için olmadıkça... Allah ondan razı olsun nesillerin en hayırlısında bulunan İbn Abbas radıyallahu anhuma bunu söylüyorsa, ondan sonra ancak durumun şiddeti ve hayırdan uzaklaşma artmıştır. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لَا يَأْتِي عَلَيْكُمْ زَمَانٌ إِلَّا وَالَّذِي بَعْدَهُ شَرٌّ مِنْهُ
Hatta bugün insanların dostlukları, sevgileri, arkadaşlıkları küfür, şirk ve günah üzeredir. Kul, Allah’ın düşmanlarıyla birlikte olmaktan, onlara genişlik göstermekten, onlara karşı gaflette olmaktan, onları sırdaş edinmekten, yönetici edinmekten ve onlarla samimi olmaktan alabildiğine sakınmalıdır. Çünkü bu Allah’ın öfkesini ve gazabını gerektirir.
Kurtubî rahimehullah “Kendinizden başkalarını sırdaş edinmeyin” (Al-i İmran 118) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir: “Allah Teâlâ, kâfirleri, Yahudileri, hevâ ve bid’at ehlini arkadaş ve dost edinmekten, onlarla görüş alışverişinde bulunmaktan, onlara görev vermekten mümin kullarını sakındırmaktadır.” Er-Rubeyyi’den şöyle dediği rivayet edildi: “Onları sırdaş edinmeyin.” Yani münafıkları müdahale ettirmeyin ve müminlerden başkasını görev sahibi kılmayın.”
Denildiğine göre, senin itikat ve dinine muhalif olan hiçbir kimse ile karşılıklı konuşmaman gerekir ki ona meyletmeyesin.”
Tercüme ve dipnotlar: Ebu Muaz
[1] Sahih ligayrihi. Tayalisî (783) Ahmed (4/286) İbn Ebi Şeybe (8/130)
[2] Hasen. Begavî, Şerhu’s-Sunne (3468) Beyhaki Şuab (9068) Ebû Dâvûd (4599) bunu “Amellerin en üstünü…” lafzıyla rivayet etmiştir.
[3] Zayıf. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Herevî Zemmu’l-Kelam (1344) isnadında Musa b. Ubeyde vardır.
* Muaz radıyallahu anh’den: Deylemî (2011) İbn Hacer Garaibu’l-Multekita (el yazma no:636) Hasen el-Basri, Muaz radıyallahu anh’den işitmemiştir.
[5] Hasen. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Ahmed (2/303, 334); Ebû Dâvûd (4833); Tirmizî (2378) Hâkim (4/188) el-Elbani, es-Sahiha (927)
[6] Hasen. Ebu Said el-Hudrî radıyallahu anh’den: İbn Hibbân (2/314, 315, 320) Ahmed (3/38) Ebû Dâvûd (4832) Tirmizî (2395) Dârimî (2101)
[7] Sahih. Taberânî Evsat (6450) Taberânî Sagir (874) Bkz.: Hakim (4/426) Ahmed (6/145)
[8] Hasen ligayrihi. İbn Şahin et-Tergib (482) Deylemi (2320) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 1234)
[9] Malik b. Migvel bunu İsa aleyhi's-selâm’ın sözü olarak nakletmiştir: İbnu’l-Mubarek, ez-Zuhd (355) Ahmed, Zühd (299)
[10] Taberânî (12/417) İbn Ebi Şeybe (8/196) Ebû Nuaym Hilye (1/312) İbnu’l-Mubarek Zuhd (353) Lalekâî (1691) isnadına Leys b. Ebi Suleym vardır. Aynı isnad ile İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan da rivayet edilmiştir. Muhtemelen bu Leys b. Ebi Suleym’in hatasıdır. Zira o ömrünün sonlarında hafıza karışıklığına uğramıştı.
[11] Sahih. İbn Hibbân (13/282) Tirmizî (2206)