Rasûlullah'a gerektiği şekilde uymak hiçbir kimsenin sözünü, görüşünü O'nun getirdikleri önüne almamandır. Ya, önce hadisin sahihliğine bakarsın. Hadis sahihse ikinci olarak manasını incelersin. Her ikisi de doğru olunca, doğu ile batı arasında bulunan herkes sana karşı olsa da hadisten vazgeçmezsin.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah'tan getirdiği şeyin tam karşısında olan bir hususta ümmetin ittifak etmesinden Allah'a sığınırız. Fakat, âlimler arasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’inkine uymayan bazı görüşler ileri sürenler olabilir. Eğer sen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in o hadisiyle amel eden bir kimseyi tanımıyorsan, bilgisizliğin nedeniyle o kimsenin sözünü Allah ve Rasûlüne karşı hüccet edinme. Doğrudan naslara git.
Nassı küçük görme. Bilmelisin ki nassa uygun olan şeyi muhakkak biri söylemiştir, ama o sana ulaşmamıştır.
Nasları bilmek, dinin korunmasında, zabtında âlimlerin mertebelerini korumak, onlarla dost olup onlara saygı ve emanet ve ictihadlarına inanmakla mümkündür. Çünkü onlar bir ecir, iki ecir ve bağışlanma dairesi etrafından dönmektedirler.
Ancak bu, o senden daha iyi biliyor endişesiyle nassları bir kenara atmayı ve herhangi bir âlimin görüşünü nasslara tercih etmeyi gerektirmez. Senden daha iyi biliyor endişesiyle nassları bırakır, âlimin görüşünü alırsan nassları senden daha iyi bilen âlimin çıkardığı hükümler senin bulduklarına uygun olmamalı mıydı?
Her nedense âlimlerin görüşlerini nasslara vuran, nasslarla görüşlerin durumunu ölçen, nassa karşı çıkan görüş bulunca da o görüşten vazgeçmeyen yani âlimin görüşünü heder edeceğine nassı heder eden insanlar olmuştur.
Bunlara göre insanlar âlimlerin görüşlerine uymakla emrolunmuştur! Âlimlerin gerçek takipçisi de onlara tamamen uyan hiç karşı gelmeyendir. Kısacası, elde muhalif bir nass bulunduğunda onların görüşlerine karşı çıkmak, nassların kendi görüşlerine tercih edileceğini ifade ettikleri küllî kaidelerde, onlara karşı çıkmaktan daha kolaydır.
Burada, âlimin her dediğini taklit edenle, âlimin anlayışından ve ilminin ziyasından yardım alan kişi arasındaki fark ortaya çıkıyor.
Taklitçi kimse, âlimin görüşünü araştırmadan, Katap'tan ve sünnetten deliline bakmadan alıp, boynuna geçirilen bir iple âlimi takip eden, onun her dediğine uyan kimse gibidir. Mukallid denmesinin nedeni işte budur.
Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşmak için âlimin anlayış ve ilim nuruyla aydınlanarak ondan faydalanmak böyle değildir. Çünkü bu kimse, âlimlerin delillerini ilk delile götüren bir vasıta olarak bilerek delile ulaşınca da, başka delillerle istidlal yapmaz. Bu, kıbleyi bulmak içjn yıldıza bakan kişiye benzer. Kıblesini kesinlikle bilince, yıldıza bakmanın bir anlamı kalmaz. İmam Şafîi der ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetini bulan kimsenin herhangi bir kimsenin görüşünden dolayı onu bırakamayacağında, insanlar icma etmişlerdir.”